Prof. Dr. Barış Erdoğan / 1980’lerde kişisel bilgisayarların piyasaya sürülmesiyle birlikte dünya genelinde gerçek anlamda bir dijital devrim yaşandı. Sokaktaki insanın o günlerde tanışmaya başladığı bilgisayarlar çalışma, iletişim kurma, bilgiye erişim, boş zaman geçirme ve eğlence anlayışlarında köklü değişikliklere yol açtı.
Bu 10 yılda, genellikle büyük kurumsal firmalarda kullanılan bilgisayarlar evlerimizin içine girdi, hayatımızın ayrılmaz bir parçası haline geldi. Apple, IBM ve Commodore gibi şirketler, sıradan insanların kendi başlarına programlama yapabilecekleri ve oyun oynayabilecekleri makinalar ürettiler. Bu, bilgisayarların sadece iş veya akademik amaçlar için değil, aynı zamanda eğlence ve bireysel yaratıcılık için de kullanılabileceğinin ilk sinyallerini verdi. Bu makineler sayesinde birçok kişi dijital oyunlarla ilk kez tanışma fırsatı buldu. O günlerde emeklemeye başlaya oyun endüstrisi bugün Hollywood filmlerinin gişe gelirlerini aşarak küresel bir fenomen haline geldi.
Çocuklar sokaklardan ekran başına geçti
80’li yıllarda bir Atari joystick’ini eline alıp “Space Invaders” evde ya da bir atari salonunda oynamamış bir genç bulmak neredeyse imkânsızdı. Bu oyunlar eğlenceli bir hobi olmanın ötesinde sosyalleşme aracı da oldu. Okul sonrası bilgisayar sahibi bir arkadaşın evinde toplanıp Commodore 64’te “Pong” oynamak o dönemin gençleri için adeta kutsal bir ayin gibiydi. Bugünün bahçede, sokakta beraber oyun oynamayı bilmeyen çocukları 1980’lerde yetişmeye başladı. Boş arsalarda, bahçelerde mahalle maçı yapan çocuklar birden ekran karşısında dünya kupası maçlarını oynarken kendilerini buldular. 1980’lerin başında birbirleriyle otomobil, futbolcu kartları takas eden çocuklar on yılın sonlarında bilgisayar oyunu kasetlerini ya da kartuşlarını değiş tokuş ediyorlardı. Bu basit oyunlar aracılığıyla bugün bildiğimiz oyun merkezli dünyaya sahne hazırlandı. Ancak bu bilgisayarların toplumsal etkisi sadece çocuklar ve gençlerle sınırlı kalmadı. Birçok yetişkin çocuklarıyla birlikte bu oyunları oynayarak onlarla daha kaliteli vakit geçirme fırsatı buldu. Hatta çocukları erken saatte yatağa gönderip oyunun başına oturan ebeveynlerin sayısı hiç de az değildi.
Bilgisayar sosyal statüydü
1980’ler müzikten modaya, sinemadan televizyona kadar birçok alanda unutulmaz izler bırakan bir 10 yıldı. Ancak bu dönemin belki de en belirgin etkilerinden biri evlerimize giren Commodore, Amstrad ve Sinclair gibi oyun bilgisayarlarıyla oldu. Bugünkü kişisel bilgisayarlar ve oyun konsollarıyla karşılaştırıldığında oldukça sınırlı kapasitelere sahip bu öncü makineler 80’lerin en popüler oyun ve eğlence araçlarıydı. Bu bilgisayarlar, birçok insanın ilk kez dijital bir dünyayla tanışmasını sağladı. Bilgisayarlar ve bilgisayar oyunları 1980’lerde Batı dünyasında hızla yükselişe geçse de Türkiye’de durum biraz farklıydı. O yılların Türkiye’sinde oyun bilgisayarları lüks sayılabilecek ürünlerdi, sadece belirli bir sosyo-ekonomik kesime hitap ediyordu. Sahip olanlar için bu cihazlar hem sosyal statüyü yansıtan birer obje hem de teknolojiye olan merakın bir simgesi haline geldi. Fiyatları ilk başlarda birçok aile için erişilebilir olmasa da bu cihazlar hızla popülerleşti ve toplumsal hayatta önemli değişikliklere öncülük etti.
Commodore’u Türkiye’de
1982 yılında ABD’de de piyasaya sürülen ve tüm zamanların en çok satan kişisel bilgisayarından biri olan Commodore 64, 1984 yılında Türkiye’ye gelmişti bile.
Bilgisayarlar sadece bir oyun makinesi değildi. Türkiye’de teknolojiye ve bilgiye sınırlı erişimin olduğu bir dönemde özellikle Sinclair ve Amstrad markalı bilgisayarlar birçok kullanıcıya programlama dünyasının kapılarını araladı. BASIC dilinde yazılmış basit programlarla, kodlamalarla başlayan bu serüven, birçok gencin ilerleyen yıllarda teknoloji ve yazılım alanında kariyer yapmasının temelini attı.
Atari salonları mabedimiz oldu
1980’ler, dijital devrimin sadece evlerimizde değil aynı zamanda sosyal hayatımızda da etkisini gösterdiği bir dönemdi. Bu değişimin en çarpıcı yansımalarından biri kuşkusuz atari salonlarıydı. Bu salonlardaki oyunların ses ve görüntü kalitesi ev bilgisayarlarına kıyasla çok daha iyiydi. Evinde bilgisayarı olsun ya da olmasın her yaştan ve gelir grubundan insanın genellikle jetonla çalışan makinalarda oyun oynadığı bu salonlar 80’lerin sosyal kültürünün vazgeçilmez bir parçasıydı. Pac-Man, Space Invaders, Tetris gibi klasikler bip sesleriyle yankılanan bu loş ışıklı salonların en popüler oyunlarıydı. Birçok genç için bu oyunlarda rekor kırmak, mahallenin ya da okulun kahramanı olmak anlamına geliyordu. Bugün oyun konsollarında kurulan dijital topluluklardan çok önce, atari salonları canlı tartışmalara ev sahipliği yapıyordu. Oyuncular ipuçları paylaşıyor, birbirlerinin zaferlerini kutluyor ve kayıplar için yas tutuyor, bütün parasını jetonlara harcamamak için nefis mücadelesi veriyordu.
Özgür iletişimin adımları
1980’lerin dijital devrimi sadece bilgisayarların evlerimize girmesiyle sınırlı kalmadı. Yazılım dünyası da büyük bir değişim yaşadı. Adobe, Photoshop, AutoCAD gibi yazılımlar bu dönemde piyasaya sürüldü ve dijital sanatın, mühendisliğin ve tasarımın önünü açtı. Dijital ortamda yaratıcılık, artık yalnızca profesyonel sanatçılar, mimar ve mühendisler için değil, aynı zamanda amatörler için de mümkün hale geldi.
80’lerin sonlarına doğru ABD ve Batı Avrupa’da internet üniversiteler, araştırma kuruluşları ve askeri kuruluşların dışına çıkarak halkın kullanımına açıldı. Günümüzde kullandığımız haber grupları ve e-posta hizmetlerinin temelleri bu dönemde atıldı. Bu sayede bir yandan bilgiye erişim demokratikleşti diğer yandan da dünya herkesin birbirinden haberdar olduğu gerçek anlamda bir küresel köye dönüşmeye başladı.
Kültürel devrim başladı
Her yeni teknolojide gibi, 1980’lerdeki bu oyun bilgisayarları da eleştirilere maruz kaldı. Bazı uzmanlar, gençlerin bu bilgisayarlar karşısında çok fazla vakit geçirmesinin sosyal becerilerini olumsuz etkileyebileceğini savundu. Sonuç olarak, 1980’ler sadece siyaset ve ekonomi de bir dönüm noktası değil, aynı zamanda bilgisayar teknolojilerinin hayatımıza girerek bizleri dönüştürdüğü kültürel bir devrimin başlangıcıydı.
Korsan yazılımla tanıştık
1980’li yıllarda birçok genç için yurt dışında üretilen oyun ve yazılım lisanslarına erişim zordu ve pahalıydı. Bu nedenle, korsan oyun ve yazılım pazarı hızla büyüdü. Bazı semtlerde ya da iş hanlarında korsan oyunları kasetlere kaydeden dükkânlar mantar gibi açılmaya başladı. Yapılan iş yasa dışıydı ama bu faaliyetler oyunların daha geniş kitleye ulaşmasını sağladı, bilgisayarlara olan rağbeti artırdı ve Türkiye’de korsan yazılım kültürünün temellerini oluşturdu.
Yarın: Dallas, Aşk Gemisi, Beyaz Gölge, ALF gibi yabancı diziler hayatımıza girdi
Bir yanıt bırakın