Biliyorum, kim olduklarını anladınız. İcardi ile Aboubakar’ı yakın çevrelerinde, takım arkadaşları arasında ve ailede çağırılan adlarıyla yazıya aldım. Cumartesi günü oynanacak Galatasaray-Beşiktaş maçında karşı karşıya gelecek iki golcü huzurlarınızda. İkisi de çok başarılı, ikisi de iyi profesyonel, ikisi de çok iddialı. İkisi de hem golü bulmak için, hem de takımlarının kazanması adına samimiyetle, kalpten mücadele edip varını-yoğunu ortaya koyan oyuncular. Öyle ki daha stada giderken yolda “alkış biriktirmeniz” (!) gerekiyor. Çünkü, daha maç başlamadan, sahaya çıkıp ısınma hareketleri yaparken o alkışlara ihtiyacınız olacak.
Şakadan istatistiklere geçelim: Mauro İcardi Süper Lig’de (8 maç) 8 gol, Şampiyonlar Ligi elemelerinde (4 maç) 3 gol, Şampiyonlar Ligi’nde (2 maç), 1 gol ile toplam 14 maçta 12 gol atmış. Kıskanılacak sayılar.
Vincent Aboubakar’ın Süper Lig’de (8 maç), 4 gol, UEFA Konferans Ligi elemelerinde (6 maç), 5 gol, Konferans Ligi’nde (2 maç) 2 gollük performansı var. Toplam 16 maçta 11 gol. Her futbolseverin gözünü kamaştıracak sayılar. Asistlerde Vincent, Mauro’nun önünde 3-2.
İki golcüyü bazı özellikleriyle anlatmaya çalışalım: İkisi de pozisyon bilgisine sahip. Duracakları ve koşacakları yerleri çok iyi biliyorlar. Peki vuruş kaliteleri? Mauro da Vincent de sağ ayaklı golcüler. Ancak gerektiğinde sol ayaklarıyla da isabetli vuruşlar yapabiliyorlar. Kafa golleri de var. İcardi, olmayacak ters yerlerden sihirli (!) vuruşlarla golü bulabiliyor. Aboubakar özellikle dar açılardan, çapraz vuruşlardan zor goller çıkarıyor.
İcardi, Arjantin’de Rosario kentinde doğmuş. Sıra dışı insanların şehri: Milli Takım Teknik Direktörü Scaloni, Kaptan Messi ve Ernesto Che Guevara ile Mauro “hemşehri” oluyor.
Kamerunlu Aboubakar, ülkesinin 1 numaralı golcüsü. Halkın kahramanı. Ama son maçta 75 dakika oynamasına rağmen gol atamadı. Rusya’ya 1-0 yenildiler. Ardından Senegal maçı yine yenilgi: 0-1.
İki büyük takım, Cumartesi günü adına derbi dediğimiz bir kapışmada ellerinden (ayaklarından) gelen her şeyi yapacaklar. Tüm oyuncular golcülerine asist yapmak için olmadık beceriler sergileyecekler. Yine de Arjantinli ile Kamerunlu’dan farklı gösteriler beklemeyelim.
Evet oynayacaklar, gol de atacaklar, asist de yapacaklar. Dahası var.
Dahası: İkisi de takımlarının parçası!
Kuntz, Montella, Altıntop
İki teknik direktöre de teşekkür etmeliyiz. Stefan Kuntz, görevi bıraktığı zaman Milli Takım, D Grubu’ndaki puan cetvelinde Euro 2024 finallerine katılma şansı olan bir ekipti. Vincenzo Montella ise iplerin kopuşundan hemen sonra bekletmeden, oyalamadan görevi devraldı ve 18 günlük çalışma ile fikstürdeki iki zor maçı (Hırvatistan, Letonya) kazanarak Almanya‘ya gidiş biletlerini cebimize koydu.
Kuntz’un göreve gelişinde (Nihat Özdemir Federasyonu) Selim Soydan’dan Milli Takım Sorumlu Yöneticiliği görevini devralan Hamit Altıntop baş rolü oynadı. Yönetebileceği, söz dinletebileceği, kendi boyuna uygun yabancı hoca seçimini hemen uygulamaya koydurdu.
Montella’yı göreve getiren ekipte Hamit’ten başkaları da var. Takım Kaptanı Hakan Çalhanoğlu’nu, Adana Demirspor Başkanı Murat Sancak’ı gösterebiliriz. Kuntz’dan sonra Hamit Altıntop’un görevi bırakması gerektiğini yazdık. Devam ediyor. Umarım bu defa daha uygun ve başarılı işlere imza atar.
Montella, Almanya biletini almamızdan hemen sonra “Sevgili” Türk halkına yazılı bir mesaj ileterek başarı sözü verdi. Bu bir iletişim başarısıdır.
Hamit Altıntop’un en başarısız olduğu alan da iletişim. Sadece benim görüşüm değil. En yetkili TFF yöneticileri de böyle düşünüyor. Altıntop bazı kişileri yok sayıyor, bazılarına da daha farklı davranıyor. Medya ile ilişkileri de tartışmalı. Umarım bu noksanlarını giderip yanlışlarını düzeltir. Örneğin, Montella ile medyayı Galler maçından önce bir sohbet toplantısında buluşturabilir. Onunla kavgalı değiliz. Ama ihtilaflı olduğumuzu söyleyebilirim. Kısacası geçici bir durum.
Ne Süper Kupa’ymış ama!
Süper Lig Şampiyonu Galatasaray’la Türkiye Kupası Şampiyonu Fenerbahçe 30 Aralık’ta Süper Kupa için karşı karşıya gelecek. TFF Başkanımız, bu maçın yurt dışında özellikle Suudi Arabistan’da (ya da başka bir Körfez ülkesinde) oynanması için müzakereler yapıyor.
Hemen söylemeliyim: Tarih yanlış… 30 Aralık yılbaşının bir gece öncesi… Her futbolcunun ailesi, sevdikleri, dostları var. Farklı bir tarih belirlenmeliydi. Aslında Süper Kupa maçı şampiyonlukların kazanıldığı sezonun sonunda oynanmalı. Şampiyonluğu kazanmış oyuncular karşılaşmalı. Arada geçen transfer ayından sonra yenilenen takıma “Buyrun size Süper Kupa” demek biraz garip oluyor.
Gelelim Suudi Arabistan’ın davetine.. Bu davetin gerçekleşmesi halinde kulüplere ekstra bir gelir sağlanmış olacak. Ekstra diyorum, dev demiyorum.
Kulüpler işi TFF’ye bırakmış, “Yan cebime koy” duruşunda. Burada sorulmayan soru şu: Yıl boyu cefayı çeken taraftarlara yazık değil mi? Memleket statlarının çivisi mi çıktı?
Bir yanıt bırakın