Atina’da iki gün boyunca gazeteciler ve akademisyenlerden oluşan bir grup olarak barış ve güven ortamını artırmak adına neler yapılabileceğini konuştuk.
İlk gün yaptığımız toplantı, medyaya ve bürokrasiye kapalı bir toplantıydı. Dün Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Konstantinos Fragkogiannis toplantıya katıldı, Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanı Fahrettin Altun video mesajla Türkiye adına bu diyalog sürecine verilen önemin altını çizdi.
Hayata geçmeden önce hepsi bir rapor haline geleceği için detaylarını yazamıyorum ama ilk gün toplantılarından oldukça güzel öneriler çıktı.
Atina Büyükelçimiz Çağatay Erciyes, Yunanistan Dışişleri Bakan Yardımcısı Konstantinos Fragkogiannis ile toplantı öncesi bir süre sohbet etti.
Milliyet ve Kathımerını anlaştı
Kathimerini Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Aleksis Papahelas ile dün öğlen uzun bir yemek yedik, kurumlarımız arası iş birliği imkanlarını da konuştuk. Çok önemli gördüğüm üç konuda mutabakata vardık. Ben yılbaşında Kathimerini Gazetesi’nde konuk yazar olarak yazı yazacağım, Aleksis Papahelas da aynı gün bizim gazetemizde konuk yazar olarak bir yazı kaleme alacak. İki gazetenin yazı işleri ortak gündem toplantısı yapacak ve ortaklaşa barış ödülü töreni düzenlemek için görüşmeler yapacağız. Ayrıca Kathimerini 200 sayfalık lezzet ekinde, Türkiye’nin bir bölgesinin mutfak tatlarını anlatan haber çalışması yapacak.
Gelelim işin bir diğer yanına:
Bu köşede en sık dile getirdiğim fikirlerden birisi, Dendias’ın Yunanistan Dışişleri Bakanı olduğu dönemde Türkiye karşıtlığını kendi siyasi kariyeri için kullandığı ve başbakanlık koltuğuna oturmak için çatışma çıkarmayı bile göze alabileceği fikriydi.
Dendias bugün Yunanistan Savunma Bakanı ve hırsını saklayamadığı için başlayan yeni süreçle ilgili kendi Başbakanı Miçotakis’i medya önünde eleştirebildi. Şaşırtıcı değil, Yunan Parlamentosu’nda kendisini tekme tokat döven, kapatılması için uğraştığı Altın Şafak’ın seçmenlerine yaranmak adına şekilden şekle girmiş bir karakter (!) harikasıdır Dendias, bugün de kendi siyasi hırsları adına ülkesinin işine yarayacak güven ortamını zehirlemeye çalışıyor.
Atina’daki Büyükelçimiz Çağatay Erciyes, Pazar akşamı heyet üyelerine bir akşam yemeği verdi.
Diplomatik kariyerinin büyük kısmını başta Ege olmak üzere deniz ve hava sınırlarımızı çalışarak geçirmiş bir isim Erciyes, kariyerinde Birleşmiş Milletler ve NATO mesaisi de var. Bilginin gücü ve kazandırdıkları adına Atina’da olmasından gurur
duyacağımız bir isim.
Önümüzde uzun ve zorlu bir süreç var, güven ortamını oluşturmak adına gidilecek yol uzun.
Başta da belirttiğim gibi Cumhurbaşkanlığı İletişim Başkanlığı, bu süreci hem söz hem de eylemleriyle son derece ciddiye aldığını gerek İstanbul gerek buradaki toplantılarda gösterdi. Yunanistan kesiminde de iyi niyet var ve bunu da eylemlerine yansıtmaya çalışıyorlar.
İstanbul’daki ilk toplantı ve şimdi Atina’da yapılan 2. toplantı gösterdi ki daha çok konuşmaya ihtiyacımız var. Konuşabildiğimiz sürece gerisi mutlaka gelecektir…
Para bozuyor işte…
Deve Necdet, Fenerbahçe ve Milli Takım’ın önemli futbolcularından birisiydi. Futbolu bıraktıktan sonra hayatını Kasımpaşa’da manavlık yaparak geçirdi. Eşref Bilgiç, Baba Hakkı döneminde Beşiktaş forması giyiyordu. Hayatını kazanacak parayı denizcilik müfettişliğinden kazandı.
Son bir aydır, milyonlarca dolar parayı herkesin kazandığından daha fazla kazanmak için kaptıran günümüzün futbol dünyası isimlerini konuşuyorduk.
Onlardan önce, mafya ağzıyla kızdığı herkese “seni evinden aldırırım” diyen kulüp yöneticileri vardı.
Pazartesi gecesinden beri sahaya karışan şiddeti, bir kulüp başkanının bir hakemi sahanın içerisinde hastanelik edişini konuşuyoruz. Sahada oynanan oyunu konuşma imkânı bırakmayan bir dünya haline geldi futbol dünyamız.
Yazık, para bir eğlenceyi bu kadar çirkinleştirdi, daha ne kadar çirkinleştirecek birlikte göreceğiz.
Bodrum ve Çeşme’den intikam zamanı mı?
Belirli Yunan adalarına bir haftalık vizesiz seyahat haberi, “Şimdi Bodrum ve Çeşme düşünsün” nidalarıyla karşılandı.
Şaşırtıcı değil, altın yumurtlayan tavuğu kesme odaklı işletmecilik anlayışının kaçınılmaz sonucudur bu.
Her yaz konuştuğumuz lahmacunun fiyatını boş verin, bir şişe suya yazılan para normal fiyatının 20 katı olunca yapılan işin adı turizm değil soygun olur, insanlar da ilk fırsatta rotayı, sadece intikam alma hissiyle başka yerlere çevirirler.
Sonuçta ne olur derseniz, işletmecilere bir şey olmaz, bu yaz 100 değil 50 kişi çalıştırır, porsiyon küçültür yine aynı parayı kazanırlar, olan yaz sezonunda iş bulamayan turizm emekçilerine olur.
Bu işleri düzeltmek için yeni turizm okullarına değil, okullarda düzgün ahlak eğitimine ihtiyacımız var…
Bir yanıt bırakın