Şarjsızlık!

Geçen gün az şarjla evden çıkmak zorunda kaldım. Metroya girdim, aşağıda şarjım bitti. Dışarı tabii ki çıkamadım çünkü turnikede ödeme yapamadım. Yani telefonumdaki Apple Pay üzerinden kredi kartımı turnikede okutamadım. (Londra’da mesela İstanbul Kart gibi kart alıp içine para yüklemek zorunda değilsiniz. Tarife neyse kredi kartıyla ödenebiliyor.) Nasılsa telefonum var diye kartımı cüzdanımı falan da almamıştım.

İki saat dil döktüm, şarj dilendim. Yanıma şarj kablosunu da almamışım işte aceleyle çıktığımdan. Sonunda buldum. Sıfırdan şarja takınca telefonun açılmasına kadar geçen süre insana kaç saat geliyor biliyor musunuz?

Telefonda yüzde birlik şarjla da olsa dışarı çıkmayı başardım. Ama bu defa da gideceğim yerde yeyip içtiğime nasıl para ödeyeceğim endişesi bütün benliğimi kapladı. Kendimi çıplak gibi hissettim. Anksiyete nöbeti dalga dalga geliyordu. Ya şarjım biterse…

Bilgisayarlılara iyi davranır gibi görünen bir kafeye girdim. Bilgisayarlılara iyi davranıyor olabilirlerdi ama şarjsızlara kimse iyi davranmıyordu. Yılmadan şarj sordum. Sırayı gösterdiler. Tek unutkan ve tedbirsiz insan ben değildim. Geniş koltukta oturan bir dizi şarjsızla mekanın şarjını (evet bizim gibi unutkanlar için şarj vardı) bekleşmeye başladık.

Telefonumu sonunda şarj ettim. Şarjımı beklerken içtiğim kahvenin ve yediğim tostun parasını ödedim ve çıktım. Kahve ve tostu ödemek için telefonu şarj etmem, şarj için kahve ve tost ısmarlamam gerekmesi şahane bir paradoks oldu. Şarj mı kahveden, yoksa kahve mi şarjdan, yoksa tost mu kahveden… Ya da öyle bir şeyler.

Ardından ful şarjlı ve ful özgüvenli bir şekilde ayaklarımı rap rap vurarak yürürken karşıma çıkan ve bozukluk isteyen garibana maalesef para hiç yok dedim. Adam yüzünü ekşitip gitti. Az ilerdeki Sainsbury’nin önünde yatan evsiz de para istedi bu sefer zoruma gitti içeri girip adama bir şey alayım dedim. Bir paket cips aldım, kasada telefonu gururla bip’letip çıktım. Evsize cipsi uzattım. Eleman doğruldu, cipse baktı. Ben teşekkür beklerken eleman “az tuzlu sevmiyorum” dedi. Teşekkür etti, gene bozuk para istedi. “Ama yok işte” dedim. Baştaki noktaya geri döndük. Daha doğrusu baştaki nokta eksi iki paket cips gibi bir noktaya gerilemiş oldum ben.

Sokağın başında müzisyenler gitar kutusuna biraz bozukluk koymuşlar, devamını da dinleyicilerden bekliyorlar. Kimsede para olmadığı için bir şey yapamıyoruz. Paranın hayatmızdan yok olması en çok evsizleri ve sokak müzisyenlerini etkiledi. Metrodakiler, ya da yeri yurdu belli olup hafiften ünlü olanlar çoktan temassızla ödemeye geçtiler (tarife 3 pound ve bence biraz pahalı) ama çoğu garibanın böyle bir imkanı yok hala. Metroya bindim ve temassız temassız evime döndüm.

Londra’da işyerlerinin yüzde doksan dokuzu artık sadece temassızla ödeme alıyor. Kartınız ya da akıllı telefonunuz yoksa hiçbir şey yapamazsınız. Toplu taşımaya binemezsiniz, evsize dilenciye para bile veremezsiniz.

Türkiye’de de gidiş o yönde. Zaten cebinde tomarla parayı kim taşımak ister?

Belki hala bazılarımız. Mesela bazen ben…

Ders 1: Telefonun şarjı tam olsun.

Ders 2. Cepte bir iki parça kağıt paran olsun. Lazım olur.

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*