Umut yorgunlarının coğrafyasında

Müjde Işıl – Filmin başkarakteri Samet için Ceylan’ın filmlerinde şimdiye kadar gördüğümüz en rahatsız edici, kötücül karakter diyebiliriz. Yönetmenin sinemasında rastlamadığımız kadar vicdan yoksunu. Dört yıldır görev yaptığı Doğu’daki köy okulundan artık tayin olmayı bekliyor. Beklerken de yaşamındaki başarısızlığın, sinmişliğin, hak ettiğini düşündüğü hayatı yaşayamamanın, eril gücünün düşüklüğünün acısını çevresinden çıkarıyor. Küçükken alınıp götürülen babasından kalan tek anının, giderken annesine cebindeki piyango biletini vermesi olduğunu söyleyen gence, o bilete para vurup vurmadığını soracak duyarsızlıkta. Engelli Nuray’ın ancak meslektaşı Kenan’a ilgi duyduğunu gördükten sonra kadını bir arzu nesnesine dönüştürecek kadar duygusuz, bencil. Sınıfın başarılı öğrencisi Sevim ile kurduğu ilişki ise kendisinin beğenildiğini farz etmesi ve bununla erkekliğini yüceltmesi üzerine kurulu. Ayrıca politik açıdan da bir duruşu yok. Çoğu sosyal olayda hiç görüş vermeyen, politik mesaj paylaşmaktan imtina eden Ceylan’ın Samet’te kendini mi simgelediği tartışmaya açık. ‘Apolitik insan anca bu kadar dipte olabilir’ diyerek sanatıyla değerlendirilmeyi talep ediyor gibi daha çok. Zira Samet’in nezdinde eğitimli, aydın kesimin sürekli eleştirip hiçbir şey için elini taşın altına koymamasını, bir şeyleri değiştirmek için kurtarıcı beklemesini vs. bu sınıfın karaktersizliği olarak çiziyor Ceylan. ‘Beni eleştiren, benim yaptığımı dahi yapamıyor’ demek istiyor sanki. 

Saflık ya da kusursuzluk 

“Kış Uykusu”nda Aydın ve Necla, “Ahlat Ağacı”nda Sinan ve Süleyman arasındaki uzun diyaloğun benzerini “Kuru Otlar Üstüne”de Samet ve Nuray arasında izliyoruz yahut okuyoruz. Bu üç filmin tematik ve yapısal açıdan bir üçleme oluşturduğunu söylemek mümkün pekâlâ. Tam bu noktada Merve Dizdar’ın performansına da değinmek gerekiyor özellikle. Dizdar’ın filmdeki ağırlığı, yardımcı role yakın. Cannes gibi bir seçkide Sandra Hüller, Juliette Binoche gibi sıkı rakiplerinin karşısında En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanmasının sırrı da o diyalogda yatıyor büyük ölçüde. Apolitik bir bencilin savunmasını çürütmeye çalışan sosyalist rolünü doğallıkla ve isyanla oynuyor. Nuray Öğretmen’in finale doğru yer alan monoloğu ise karakteri, kahramanlıktan insana indirgeyerek saflık ya da kusursuzluk diye net bir değerin olmadığını vurguluyor. Belki daha ortalama bir performansla oynayan erkek oyuncu karşısında Merve Dizdar’ın performansı seyircinin daha çok gözünü alabilirdi ama Deniz Celiloğlu sanki filmin tek karakteriymiş gibi öyle bir oynamış ki ya da yaşamış mı demeli aslında? Samet’in kötücüllüğünü, bencilliğini, aşağılamasını, kibrini, erkeklik iktidarının güçsüzlüğünü bazen tek bir bakışla ama üç buçuk saat boyunca kusursuzca anlatıyor. Ceylan’ın oyuncu yönetimindeki başarısı “Bir Zamanlar Anadolu’da”yı anımsatıyor. Gökhan Tiryaki’nin görüntü yönetmenliğinde harikalar yarattığı o filmin başarısını başka bir noktaya taşımış Cevahir Şahin ve Kürşat Üresin, “Kuru Otlar Üstüne”de. Ceylan filmde iki farklı dokunuş ile bizleri şaşırtıyor. Fotoğrafçı kimliğini bu filmde de kullanmış ve hikâye anlatımının bir âna ya da üç buçuk saate nasıl sığdırılabileceğini göstermiş. Bu anların gerçekçiliğini ise bir nevi dördüncü duvarı yıkmak olarak da tarif edebileceğimiz, yabancılaştırıcı sahne ile yerle yeksan etmiş. Ceylan yeni filminde belki son filmlerine benzer konular etrafında dolaşıyor, benzer irdelemeler yapıyor ama sinemacı becerisinin eskimeyeceğini de gösteriyor. 

İlk yorum yapan olun

Bir yanıt bırakın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*